Söze
başlarken, Amerikan Kültürü mü; bizim asırlık kültürümüzün yanında Amerika'nın
karma kültürü de bir şey mi? dediğinizi duyar gibiyim. Kesinlikle haklısınız.
Coğrafi keşiflerin dolayısıyla Amerika’nın keşfinin; Osmanlı’nın yayılmacı
politikasının dolaylı bir sonucu oluşu ve tarihi göz önüne alındığında; iki
kültürün kıyası kulağa şaka gibi geliyor, evet. Ama günümüz popüler kültürünün
Amerika’nın kontrolünde olduğunu ve Türkiye’nin de bundan etkilenmediğini
yadsıyamayız. Anadolu Türklerinin geçtiğimiz bin yılda Arap, Fars ve Avrupa
(özellikle Fransa ve Almanya) kültürüyle kendininkini harmanladığını, Orta Asya
kültürünü asimile ettiği kabul edilen bir gerçekken...
Kültürüne
kabaca bakarsak; Amerika, 18.yüzyılın sonlarına kadar kolonileştiren ülkelerin
kültürünü taşır. İngiltere, Fransa ve Almanya ile İskandinav ülkelerinin sanat,
din ve hayat tarzını yaşar. “Yeni Dünya” artık A.B.D adını alınca, ilk
kolonistler köklerinden sıyrılır, milletleşirler. İç Savaştan sonra artık tüm
dünya halklarına cazip gelen yeni bir şans kapısı konumuna gelir. 1900lerin
başında, yeni gelenler aileleriyle beraber kültürlerini de getirip, harmanlayarak
yepyeni bir millet olmayı başarırlar. Yani o yıllara genel olarak bakıldığında
her Eski Dünya ülkesinin kültürünün izlerini bu yeni millette görmek mümkündür.
Bu kısma kadar bir “Amerikan Kültürü” adlandırması yapmak yanlış olur, bence
de. Ancak 2.Dünya Savaşı’ndan ezici bir galibiyetle çıkıp; Sovyetler ile
birlikte “Dünya Gücü” unvanını İngiltere, Fransa gibi ülkelerden almayı başarır.
Avrupa savaşın yaralarını sarmakla, Sovyetler askeri ve ekonomik olarak
güçlenmekle meşgulken; Amerika sanatsal ve teknolojik olarak da ilerleyerek öne
geçmeyi başarır.
İşte
tam bu noktada; Sovyetlere kıyasla ABD, ekonomik materyallere sanat akımları ve
“Amerikan Rüyası” imajını da ekleyerek kitlelere Amerika’nın her anlamda daha
iyi olduğunu kanıtlamaya çalışır. 1950’ler ve sonrasına baktığımızda kimin bunu
daha iyi götürdüğünü görebiliriz. Günümüze baktığımızdaysa kazanan ortadadır. 5000
yıllık kültür tarihindeki hiçbir büyük güç yoktur ki; günümüzde baskın olanın
içinde adını sayalım.
Türkiye’nin
50lerden günümüze kadar ABD ile ekonomik ve siyasi etkileşimlerinin haricinde;
kültürel olarak nasıl etkilendiğine gelirsek…
Yeni
kurulmuş, bağımsızlığını ilan etmiş bir ülke ve 2000den fazla yıllık kültürü ve
tarihi olan bir millet; savaşa girmiş bir dünya ve suya atılan bir taş misali yarattığı
dalgaları, ayakta durmaya çalışan ülkemin ayağını kaydırır. İki büyük gücün
yardım elinden birini seçmek zorundadır (O günün hükümetinin buradaki
tercihinin doğruluğunu tartışmayacağım). Amerikan Rüyası böylece Türkiye’ye adım
atar. Geçtiğimiz bu 60 yıla baktığımda; radyolarda, Avrupa’nın klasik müziği ve
Türk Halk ve Sanat Müziklerinin yanında Amerikan müzikleri çalmaya, Blues,
Jazz, Rock, Pop plakları satılmakta, sinemada Hollywood filmleri gösterilmekte,
sokaklarda Amerikan arabaları dolaşmakta, etrafı Amerikan şirketlerinin
tabelaları doldurmakta, restoranları yayılmaya başlamakta, kitaplar bile “US-Bestseller”
listelerinden seçilmekte olduğunu görüyorum.
Şimdi,
Türkiye’de geleneksel akımların varlığını bir kenara bırakıp, kalan her şeyi irdelersek;
Türkiye’de mutlak bilinmesi gereken dil İngilizce olmakta. Türk yemeklerindense
hamburger, pizza tercih edilmekte. Müzisyenler rock, pop, rap yapmakta, filmler
Hollywood’dan özenilip, diziler direkt ABD televizyonlarından alınmakta. Yazılan
romanlar ABD’li yazarların kurgusunu taklit etmekte (yani en azından 50lere
kadarki edebiyatımız ya Fransız özentili Saray edebiyatı ya da halk edebiyatı
olduğu düşünülürse eleştirim yanlış algılanmaz kanaatimce.), Türkçeye Amerikan
ağzından kelimeler eklenmekte.
Tüm
bunları içimize kadar sokansa, izlediğimiz filmler, diziler, dinlediğimiz
şarkılar aslında. Ben çocukluğumda Ninja Kaplumbağalar izledim, pizza diye, Red
Kit okudum, kovboy olucam diye (ki hala devam ediyor), filmlerini izledim
McDonald’s diye tutturdum.
Her
kuşak biraz daha fazla yaşıyor bu kültürü. Yani belki de dedem sadece
otomobillerini, babam sinemasını ve müziklerini, annem TV dizilerini ve markalarını,
ben restoranlarını ve bilgisayarlarını gördüm. Her kuşakla birlikte kendi
kültürümüze ait kavramların da biraz daha azalıp yerini yenisinin aldığını gördük.
Demek
istediğim, benim kuşağım cep telefonu, McDonald’s, İnternet, mp3, SMS, facebook
olmayan bir hayatı gördü ve bunlarsız nasıl yaşayacağını biliyoruz. Amerikan
Kültürünün hayatımıza soktuğu, bugün başımızı çevirdiğimizde gördüğümüz hiçbir şey
olmadan yeni kuşaklar yaşayamazlar.
Haydi
bu yazımdan bir ders çıkaralım, aman efendim kitlelere duyurup kültürümüze
sahip çıkalım diye yazmadım bunları. Zaten 2000 küsür yıllık kültürü, 60 yılda
bu kadar yok etmişken, adamın tekinin bakış açısıyla akıllanacak değiliz.
Bu
arada yazıya ait resim kendi yaratımımdır. Biraz iddialı bir çalışma oldu
sanki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder